‘Tasavvuf musikisi dinlerötesi bir köprü işlevi gördü’

Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, tasavvuf musikisini Harvard’daki konser, atölye ve seminerlerle Amerikan izleyicisine tanıttı. Yalçınkaya “Tasavvuf musikisi, hem bireysel düzeyde bir manevî şifa ve tefekkür aracı hem de kültürler ve inançlar arası diyalog için güçlü bir ortak payda sunuyor” diyor.

‘Tasavvuf musikisi dinlerötesi bir köprü işlevi gördü’
Yayınlama: 04.08.2025
A+
A-

Kültür Sanat Servisi – Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, 2022-2024 yılları arasında Harvard Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde (CMES) doktora sonrası araştırmacı olarak bulundu. Geç Osmanlı dönemindeki sûfî entelektüeller ve bürokratların modernleşmedeki rolünü inceleyen Dr. Yalçınkaya, aynı zamanda Osmanlı tasavvuf musikisini Harvard’daki konser, atölye ve seminerlerle Amerikan izleyicisine tanıttı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan entelektüel köprüleri araştıran ve yüzyıllık Mevlevî müzik geleneğini Harvard camiasıyla buluşturan Dr. Yalçınkaya ile akademik projesini, deneyimlerini ve kültürlerarası diyalog vizyonunu konuştuk.

Harvard’da yürüttüğünüz “Geç Osmanlı Sûfî Bürokratları ve Araştırma Projesi”nin odak noktası nedir?

Bu proje, geç Osmanlı İmparatorluğu ve erken Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde tasavvuf düşüncesinin nasıl bir rol oynadığını inceliyor. Özellikle modernleşme sürecinde sûfî düşünürlerin gelenek ile çağdaş düşünce arasında kurdukları süreklilik köprüsüne yoğunlaştım. Kıymetli hocam Prof. Dr. Cemal Kafadar’ın danışmanlığında, Osmanlı’nın son dönemindeki aralarında Ken’ân Rifâî, Ahmet Avni Konuk ve Tâhirü’l-Mevlevî gibi isimlerin de olduğu önemli sûfî bürokratların eserlerini ve faaliyetlerini derinlemesine analiz ediyorum. Bu araştırma sayesinde gördük ki Osmanlı’nın son döneminde yetişen tasavvufî elit, sanıldığı kadar geri planda kalmamış; bilakis yeni çağın fikir dünyasına aktif biçimde yön vermiş. Örneğin Ken’ân Rifâî gibi bir sûfî şeyh ve eğitimci Osmanlı’nın son yıllarında devlet bürokrasisi içinde görev almış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık etmiş.Ahmed Avni Konuk, hem klasik Türk musikisinin önemli bir bestekârı hem de Mevlevî geleneğinin modern yorumcusu olarak öne çıkıyor. Bu şahsiyetlerin hayat hikâyeleri, tasavvuf düşüncesinin kuşaklar arasında kopukluk olmaksızın aktarıldığını ve değişen siyasi-toplumsal düzende bile canlı kaldığını gösteriyor.

Harvard’da akademik çalışmalarınızın yanı sıra müzikal etkinlikler de gerçekleştirdiniz…

Evet, Harvard’daki zamanım sadece arşiv ve kütüphane araştırmalarıyla geçmedi; aynı zamanda tasavvuf mûsikisini burada icra etme ve tanıtma fırsatım da oldu. Boston ve civarında, 2023-2024 yıllarında birkaç önemli etkinlikte geleneksel sûfî müziğini icra ettik. Yaptığımız her etkinlik, müziğin ve zikrin gücüyle kalpleri buluşturan, Doğu ile Batı arasında görünmez bir bağ kuran özel deneyimler oldu diyebilirim.

Amerikan izleyicisinin tepkileri nasıldı? Tasavvuf müziğinin şifa, tefekkür ve kültürel diyalog potansiyeline dair neler gözlemlediniz?

ABD’deki deneyimlerimde şunu net olarak gördüm: Tasavvuf şiiri ve musikisi, modern insana doğrudan temas edebilen evrensel bir dile sahip. Sadece akademik metinlerle değil, sanat yoluyla da sûfi mirası küresel düzeyde insanlara ulaşıyor. Bir akademik forumun ardından verilen bir Mevlevî müziği konserinde, farklı inançlardan insanlar hep birlikte sanki ortak bir duaya dalabildiler. Müzik, dinlerötesi bir köprü işlevi gördü. Dolayısıyla tasavvuf musikisi, hem bireysel düzeyde bir manevî şifa ve tefekkür aracı hem de kültürler ve inançlar arası diyalog için güçlü bir ortak payda sunuyor.

Yakın zamanda New England bölgesinde “Turkish Cultural Studies” adında yeni bir merkez kuruldu. Bu merkezin amacı nedir?

Turkish Cultural Studies adıyla yeni kurduğumuz merkez, New England bölgesinde Türk tarih, edebiyat, müziği ve kültürü üzerine araştırma, sunum ve tanıtım faaliyetlerini buluşturacak bir çekim merkezi olmayı amaçlıyor. Bu merkezin en önemli hedefi, Türkiye’nin zengin kültürel mirasını burada akademik ve kültürel çevrelerle buluşturarak bir köprü vazifesi görmek. Harvard ve civarındaki üniversitelerle iş birliği içinde, Osmanlı-Türk tarihine, edebiyatına ve sanatına dair seminerler, atölyeler, sergi ve konserler planlıyoruz.

‘Mevlânâ’nın mesajı insanın içindeki aşk ve merhamet tohumunu yeşertmeye devam ediyor’

Tasavvuf geleneğinin bugünün dünyasına sunabileceği mesaj nedir?

Tasavvuf geleneği sadece tarihî bir araştırma konusu değildir; bugünün dünyasında da insanların kalbine dokunan yaşayan bir mirastır. Ben hep “tasavvuf geleneğinin asırlardır manevî şifa sunduğunu” hatırlatıyorum. Günümüz insanı teknolojinin getirdiği aşırı hız ve stres içinde manevi anlamda kendini yalnız ve amaçsız hissedebiliyor. Sûfî geleneğin kadim hikmeti, insana kendini ve Rabb’ini tanıma yoluyla iç huzura kavuşma imkânı sunuyor. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin yüzyılları aşıp bugün milyonlara ilham veren mesajı insanın içindeki o aşk ve merhamet tohumunu yeşertmeye devam ediyor. Bu miras sadece kitaplarda kalmış bir felsefe değil, bugün de insan ruhunu iyileştirebilen bir reçete âdeta.

Ben de hem bir akademisyen hem bir sanatçı olarak, tasavvufun ışığını olabildiğince çok insana ulaştırmaya gayret ediyorum. Harvard’da yürüttüğüm çalışmalar da eğer bir nebze olsun bu ışığın iki dünya arasında, Doğu ile Batı, geçmiş ile bugün arasında bir köprü olmasına katkı sağladıysa, ne mutlu bana. İnancım odur ki gönülden gönüle kurulan bu kültürlerarası köprüler sayesinde, ortak insani değerlerde buluştuğumuz daha huzurlu bir geleceğe doğru birlikte yürüyebiliriz.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.