‘Sanat bir varoluş laboratuvarı’

Ressam Pınar Tınç’ın yeni sergisi “Regeneration-Yenilenme” Bozcaada’da kapılarını açtı. Ruh, zihin ve beden üzerine düşünen sanatçı, “Yok oluşun karanlığından korkmayın, çünkü orada yeni bir varoluşun tohumları gizli” diyor.

‘Sanat bir varoluş laboratuvarı’
Yayınlama: 10.09.2025
A+
A-

SERAY ŞAHİNLER- Geçtiğimiz yıllarda “Seni Seviyorum Anne”, “Masumiyet”, “Yuvaya Dönüş” ve “Je Ta’ime” sergileriyle sanatseverlerle buluşan ressam Pınar Tınç, “Yenilenme” vakti dedi. Sanatçının Bozcaada Itırlı Bahçe Sanat Galerisi’nde gerçekleşen “Regeneration-Yenilenme” sergisi ziyarete açıldı. Tınç, sergide yaşadığı ada hayatının ve çocukluğunun izlerini sürüyor ve bitiş-başlangıç ikilemini sorguluyor.

Yeni işlerinizde ‘ruh, zihin ve beden’ üzerinden bir yaklaşım var. Bu kavramlar eserlerinize nasıl yansıdı?

Yeni sergimdeki işlerimde ruh, zihin ve beden, yalnızca kavramsal bir üçleme değil aynı zamanda varoluşun birbirine açılan üç kapısı olarak belirdi. Ruh, görünmeyen ama sezilen alanı; zihin, sürekli çözümlemelerle parçalanan düşünsel yapıyı; beden ise bütün bu soyutluğu taşıyan, dünyaya kök salan formu simgeliyor. Resimlerimde bu üç katmanı üst üste koymaya değil iç içe geçirmeye çalışıyorum. Çünkü bana göre insanın özü, bu katmanların birbirinden bağımsız değil, daima iç içe ve birbirini dönüştüren bir hareket halinde olmasında gizli.

Soyut geometrik düzenlemeleri kendi içinde parçalara bölerek onlara yeni bir form kazandırıyorsunuz. Bu da bir yönüyle “Yenilenme”nin bir parçası gibi…

Soyut geometrik düzenlemeleri parçalayarak onlara yeni bir form kazandırmam da aslında bir yenilenme arayışının sonucu. Geometri bir bakıma aklın düzenini, zihnin matematiğini temsil ediyor. Fakat ben o düzeni kırarak, içinden ruhsal ve bedensel titreşimleri de duyurmak istiyorum. Parçalara bölmek, yok etmek değil; daha çok başka bir formda var etmektir. Bu, tıpkı insanın yaşamda defalarca kendi sınırlarını kırıp yeniden doğması gibi.

Sergide yer alan eserler aynı zamanda sizin adayla olan geçmişinizden izler de sunuyor. Hafızanın eserlere yansıması bir ressam olarak sizinle nasıl bir bağ kuruyor?

Hafıza, resimlerimde katman katman açılan renkler ve biçimler olarak kendini gösteriyor. Bazen bir denizin mavisi, bazen bir taşın dokusu, bazen de bir sokağın boşluğu… Hafıza, zamana direnmek için değil, zamanla yeniden konuşmak için var oluyor. Ressam olarak ben de bu diyalogu kurmaya çalışıyorum.

‘Rejenerasyon yaşamın en umut verici tarafı’

Serginin de temelinde şekillenen ‘Yok Oluş, Var Oluş ve Rejenerasyon’ kavramları üzerine çok düşünüyoruz artık… Bu arayışlar ve kavramlar sizde ne ifade ediyor?

Bu kavramlar bugün insanlığın temel soruları hâline geldi. Yok oluşla yüzleşmek, aslında varoluşun ağırlığını fark etmek demek. Varoluş her an yeniden kurulabilen bir mucize. Rejenerasyon ise bana göre yaşamın en umut verici tarafı: Yaraların iyileşmesi, toprağın yeniden yeşermesi, insanın kendini defalarca yeniden kurabilmesi. Bu sergiyle izleyiciye de şu çağrıyı yapmak istiyorum: Yok oluşun karanlığından korkmayın, çünkü orada yeni bir varoluşun tohumları gizlidir. Sanat, benim için bir tür varoluş laboratuvarı. Boya, tuval ve biçim üzerinden kurulan her deney, aslında insana dair daha derin bir hakikati açığa çıkarıyor. Resimlerimin de bu arayışa eşlik eden, ruhu, zihni ve bedeni yeniden hatırlatan imgeler olmasını diliyorum.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.