Dönem dizilerindeki etkileyici performansıyla dikkat çeken Fatih Yılmaz, hem oyunculuğunu hem aksiyon disiplinini aynı potada eritiyor. “Sahne dövüşleri” eğitmeni olarak yeni nesil oyuncular yetiştiren Yılmaz, “Benim için hikâye kadar bedenin dili de önemli. Oyunculuk, hem içsel hem fiziksel bir yolculuk. dedi.
Selin Ceylan / Cadde – Fatih Yılmaz, ‘Mehmed: Fetihler Sultanı’ dizisindeki Notüs rolünden tiyatro sahnelerine uzanan geniş bir kariyer takvimine sahip. Aynı zamanda öğretim görevlisi olan Fatih Yılmaz, birçok oyuncuya da aksiyon dersleri verdi. Milliyet.com.tr’ye özel açıklamalarda bulunan Fatih Yılmaz, “Her rol bana yeni bir çağın kapısını açıyor. Oyunculuk benim için hem mücadele hem meditasyon.” ifadelerini kullandı.
“Sizi son yıllarda özellikle dönem dizilerinde, tarih kokan yapımlarda sıkça görüyoruz. İzleyici artık sizi o dünyaların içinde görmeye alıştı bile! Bu, kariyerinizde bilinçli olarak yöneldiğiniz bir seçim mi, yoksa kaderin sizi getirdiği bir durak mı?”
– Aslında bu hem bilinçli bir tercih hem de yolun beni doğal olarak getirdiği bir süreç. Fiziksel özelliklerim, duruşum ve sahne üzerindeki enerjim nedeniyle yapımcılar beni dönem işlerinin içinde daha rahat hayal ediyor. Fakat bunun arkasında ciddi bir çalışma disiplini de var. Uzun yıllar boyunca Nomad Stunts ekibiyle aksiyon ve sahne dövüşleri üzerine eğitim aldım. Bu eğitimler, bana hem bedensel bir farkındalık kazandırdı hem de dönem rollerinin dinamizmine daha kolay adapte olmamı sağladı.
BİLİNÇLİ YOLCULUĞUN PARÇASI
Bir yandan da benim farklı dönemlerin, farklı atmosferlerin içinde olma isteğim çok güçlü. Kostümün ağırlığını, tarihin kokusunu hissetmek bana başka bir haz veriyor. O yüzden bu tarz yapımlarda yer almak aslında bilinçli bir yolculuğun parçası. Bu arada hâlihazırda çekimlerini tamamladığımız, fakat henüz yayına girmemiş iki güncel projem daha var. Onlardan da ilerleyen süreçte bahsedeceğim. Dolayısıyla bu serüven hâlâ devam ediyor; sadece geçmişi değil, geleceği de heyecanla bekliyorum diyebilirim.
“Mehmed: Fetihler Sultanı’’ dizisinde canlandırdığınız Notüs karakteri, hikâye açısından oldukça güçlü bir figürdü. Peki Notüs, oyunculuk yolculuğunuzda size ne kattı? Bu karakter size oyuncu olarak hangi yönlerinizi keşfettirdi ya da dönüp baktığınızda size nasıl bir deneyim bıraktı?” Bu kadar katmanlı bir karakteri hazırlarken sizi en çok zorlayan detay neydi?
– Aslında Notüs benim için güzel bir deneyimdi ama karakterin derinliği, bana oldukça fazla şey kattı. Notüs, Vatikan’dan gelen ve kutsal emanetlerin izini süren bir savaşçıydı. Hikâye Fatih Sultan Mehmet döneminde geçiyordu ve o dünyanın içinde yer almak, benim için hem tarihî hem de oyunculuk anlamında çok kıymetliydi.
Bu karakteri hazırlarken beni en çok zorlayan kısım, dönemin şövalyelerini araştırmak ve onların duruşunu, savaş disiplinini, inanç dünyasını içselleştirmekti. Çünkü Notüs sadece bir “düşman” figürü değildi; kendi inanç sistemiyle hareket eden, idealleri olan bir adamdı. Onu iki boyutlu bir karakter gibi değil, kendi içinde haklı gerekçeleri olan bir insan gibi oynamak istedim.
Tabii fiziksel anlamda da zorlu bir süreçti. Aksiyon sahneleri, zırhın ağırlığı, o döneme ait dövüş stillerini birebir doğru şekilde yansıtma çabası beni hem bedensel hem ruhsal olarak sınadı diyebilirim. Ama o yorgunluğun içinde bile çok keyif aldım. Çünkü Notüs bana sadece bir karakter değil, farklı bir çağın nefesini deneyimleme fırsatı verdi.
“Topkapı Üniversitesi’nde verdiğiniz ‘Sahne Dövüşleri’ dersi öğrenciler arasında neredeyse fenomen olmuş durumda. Bu dersin içeriği tam olarak nedir? Oyunculara sadece teknik değil, sahne psikolojisi anlamında da katkı sağladığınızı duyduk…”
– Öncelikle bu dersi bana hayata geçirme fırsatı tanıyan, usta bir oyuncu ve akademisyen olan tiyatro bölüm başkanımız Sayın Abdül Süsler’e teşekkür etmek isterim. Kendisi, hem sahne pratiğini çok iyi bilen hem de bir oyuncunun sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da sahneye hazırlanması gerektiğini derinlemesine kavramış bir isim. Bu dersin değer görmesi, aslında onun vizyonunun doğrudan yansımasıdır.
‘Sahne Dövüşleri’ dersi, öğrenciler arasında oldukça popüler. Çünkü Avrupa’daki konservatuvarlarda uygulanan sistemin bir yansıması olarak, aksiyon sahneleri ve dövüş koreografilerinin hem teknik hem estetik yönlerini içeriyor. Dersin kapsamı, öğrencilerin bedensel farkındalığını artırmayı; reflekslerini geliştirmeyi; partnerine güven duymayı; kılıç hâkimiyeti, yakın dövüş teknikleri ve döneme özgü savaş stillerini öğretmeyi kapsıyor. Yani hem bedeni hem zihni çalıştıran bir disiplin söz konusu.
Benim için bu ders, hikâyeyi bedene taşımak demek. Çünkü bir oyuncu bedenine hâkim olamazsa, anlattığı hikâye seyirciye gerçekçi gelmez. Ders, temelden başlıyor: önce denge, nefes, refleks, sonra kılıç; adım adım ustalığa giden bir yolculuk bu. Bizim dersimizi sadece bir spor dersinden ayıran şey, sahnedeki estetik yön. Seyircinin gözüne hem tehlike hissi hem de görsel bir ritim sunmak, işte orada doğuyor.
Öğrenciler bu dengeyi yakalayıp psikolojik olarak da sahneye hazırlandığında, teknik bilgiden çok daha fazlasını kazanıyor; sahnede bir hikâyeyi yaşatma hazzını deneyimliyor. Ben onlara her zaman sahneye bir savaş alanı gibi değil, bir hikâye alanı olarak bakmayı öğretiyorum. Bu yaklaşım, dersin teknik ve estetik boyutunu tamamlayan en önemli parça ve bana da öğrencilerle çalışırken büyük bir keyif veriyor.
ÖĞRENCİLERLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞTI
“Geçtiğimiz dönem Topkapı Übiversitesi’nde ‘Contemporary’ adlı tiyatro projesinde aksiyon yönetmenliği yaptınız. Antik Yunan geleneğiyle çağdaş dansı birleştiren bu deneyim kulağa çok iddialı geliyor. O süreç sizin için nasıl geçti? Öğrencilerle aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir histi?”
– Normalde oyunculuk dışında bazen dizi ve film projelerinde aksiyon yönetmenliği yapıyorum, ama “Contemporary” tiyatro projesi bambaşka bir deneyimdi. Tiyatro çok daha farklı hissettirdi, çok daha özel. Çünkü canlı performansın enerjisi, seyircinin anlık tepkisi bambaşka bir alan yaratıyor.
Genel yönetmenliğini usta oyuncu Sayın Abdül Süsler’in yaptığı bu projede, Antik Yunan’daki tragedya geleneğini çağdaş dansla birleştirdik. Normalde tiyatroda sembolik veya temsili olarak gösterilen aksiyon sahnelerini biz burada olabildiğince gerçekçi bir hale getirdik. Seyirci, sahnede hem fiziksel gücü hem de duygusal yoğunluğu aynı anda hissedebildi. Bu da çok güçlü bir etki yarattı.
Benim için en özel tarafı ise öğrencilerle aynı sahneyi paylaşmaktı. Onlara birikimlerimi aktarma fırsatı buldum ama aynı zamanda onların enerjisinden de beslendim. O dünyanın içine adım attıklarında, sahneye sahip çıkışları, o tutkuları beni çok etkiledi. Danslar, koreografiler, sahne geçişleri… her şey büyük bir uyum içindeydi. Kısacası “Contemporary”, geçmişle bugünü birleştiren, hem oyuncu hem eğitmen olarak beni de dönüştüren çok özel bir yolculuktu.
“Set arkasında güçlü bir ekip olduğunda, işin ekran yansıması da bambaşka oluyor. Biraz o sinerjiden bahseder misiniz? Nasıl bir birliktelik var aranızda?”
– Bir yapımın ekrandaki başarısı, kamera arkasındaki uyum ve vizyonla doğrudan bağlantılıdır. ‘Mehmed: Fetihler Sultanı’ setinde bu uyumu en güçlü hâliyle yaşadık diyebilirim. Yapımcılarımız Eyüp Gökhan Özekin, Berk Özekin, Halis Can Kurutlu ve Esi Gülce Kutluata , her ayrıntıya büyük bir özen gösteren, vizyoner isimler. Oyuncuların konforu, güvenliği ve performanslarını en üst düzeyde sergileyebilmesi için gereken tüm imkânlar titizlikle sağlandı. Beni bu aileye dahil ettikleri için kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.
TRT’nin Çekmeköy platoları, tarihî yapımlar için adeta özel olarak tasarlanmış bir dünya gibi. Her köşesinde dönemi yaşatan detaylar, geniş prodüksiyon alanları ve teknik altyapısıyla bir oyuncu için bulunmaz bir atmosfer sunuyor. Bu kadar donanımlı bir ortamda çalışmak, ister istemez performansımıza da yansıyor.
Bu yapımın en güçlü yönlerinden biri de senaristimiz Ozan Bodur’un kalemi. O, hikâyenin dünyasını öylesine incelikle ve derinlikle inşa etmiş ki, biz oyuncular adeta onun hayal ettiği dünyanın ete kemiğe bürünmüş hâliyiz. Her sahne, o dünyanın ruhunu hissettiriyor.
Setin iç dinamiği de aynı derecede özel. Yeni katılan oyuncular, sanki daha önce aynı projede uzun süre yer almış gibi sıcak bir şekilde karşılanıyor. Bu samimiyet, kısa sürede güçlü bir ekip ruhu oluşturuyor. Ekibin her bireyi işini büyük bir saygı ve sevgiyle yapıyor.
Yönetmenlerimiz sevgili Selahattin Sancaklı Hoca ve Yıldıray Hoca’nın yönlendirmeleriyle birlikte sette hem disiplin hem huzur hâkimdi. Bu iki değerli ismin vizyonu, sahnelerdeki o dengeli tempoyu ve duygusal derinliği sağladı.
Yapım ekibinin yakın zamanda TRT Tabii platformu için “Onbeşliler” adlı, Çanakkale şehitlerini konu alan bir projeye başlamış olması da onların üretkenliğini ve sanata olan bağlılığını gösteriyor. Bu vesileyle hem onlara hem de emeği geçen tüm ekibe gönülden teşekkür ediyorum.
“Biraz önce ‘Sahne Dövüşleri’ dersinizden bahsettik. Merak ediyoruz; bu alanda eğitim verdiğiniz tanınmış isimler oldu mu? Ya da tam tersine, setlerde sizin de bir şeyler öğrendiğiniz, sizi etkileyen oyuncular? Kimi zaman sahnede öyle isimler oluyor ki, refleksleri, ritim duygusu, fiziksel hakimiyetiyle doğuştan yetenekli diyorsunuz… Sizce kimler o kategoriye giriyor?”
– Bu alanda şanslıydım; tanınmış ve kendi alanında usta isimlerle çalışma fırsatı buldum. Fightmaster olarak setlerde yanlarında bulunup destek olurken, aynı zamanda onlardan çok şey öğrendim. Sipahi dizisinde Kaan Yıldırım ve Özge Gürel’in sahne hakimiyeti ve aksiyon sahnelerindeki profesyonellikleri oldukça etkileyiciydi. Diriliş dizisinde Engin Altan Düzyatan’ın kılıç hakimiyeti, karaktere yaklaşımı ve aksiyon sahnelerindeki ustalığı göz kamaştırıcıydı. Canlı olarak izlediğim Ekin Koç ise Uyanış Büyük Selçuklu setinde konuya çok hakimdi; aksiyon sahnelerindeki ritim ve kılıç kullanımı dikkat çekiciydi.
Kadın oyuncu olarak aklıma gelen Sezin Akbaşoğulları ile Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi dizisinde ve TRT’nin Tarihin Efsaneleri belgeselinde, Tomris Hatun bölümünde birlikte çalıştık. Kendisine aksiyon sahnelerinde yardımcı olmaya çalıştım,bir süre sonra sahnelerdeki hakimiyeti ve ustalığı gerçekten etkileyiciydi. Bunun yanı sıra Burak Özçivit ile Kuruluş Osman setinde birlikte çalıştım. Onun aksiyona olan yaklaşımı ve sahnedeki fiziksel hakimiyeti örnek alınacak düzeydeydi.
Kısacası, bazı oyuncular doğuştan yetenekli diyebileceğimiz bir ritim duygusuna ve fiziksel hakimiyete sahip. Onlarla çalışmak, hem sahne dövüşleri derslerimde aktardığım teknikleri canlı görmek hem de kendi deneyimlerimi zenginleştirmek açısından çok değerliydi. Setlerde gözlemlediklerim, her sahnenin hem ustalık hem de hazırlık gerektirdiğini bir kez daha hatırlattı.
“Setlerde birçok ünlüyle aynı sahneyi paylaştınız. Peki kamera arkasında sizi en çok etkileyen, birlikte çalışmaktan en keyif aldığınız o isim kimdi? Enerjisiyle, disipliniyle veya samimiyetiyle aklınızda en çok kim yer etti?”
Setlerde birçok usta, star ve fenomen isimle çalışma şansım oldu ve hepsinden çok şey öğrendim. En son Onur Ünlü’nün yönettiği “Şımarık”filminde Melis Sezen’in sahnedeki enerjisi, star ışığı ve pozitifliği seti ve diğer tüm oyuncuları yukarı taşıyordu. Keza Kerem Bürsin’in de sahnedeki varlığı ve ışığı, sahneyi ayrı bir seviyeye çıkarıyordu.
Sahne hakimiyeti, ustalık ve senelerin deneyimi açısından Abdül Süsler, Bülent Polat, Engin Altan Düzyatan, Serkan Çayoğlu, Hakan Gerçek, Ertan Saban, Celal Al, Baki Davrak ve Burak Özçivit gibi isimler benim için büyük birer öğrenme kaynağı oldu. Hepsi işlerini çok iyi yapıyor, sahnede konuya son derece hakimler. Bu deneyimler, benim mesleğimi seçmem ve daha ileri taşımam için bana sürekli güzel örnekler sundu.
Kadın oyuncular arasında ise Gonca Cilasun, Pelin Akil, Özge Törer ve Sezin Akbaşoğulları ile çalışma fırsatı buldum. Hepsi sahne hakimiyeti ve güçlü oyunculuklarıyla öne çıkıyor; sahneye verdikleri disiplin ve enerji, benim için her zaman ilham verici oldu. Genellikle dönem işlerinde erkek oyuncularla daha çok muhatap olsam da, bu çeşitlilik sahneye ayrı bir renk ve denge kattı.
Kısacası, setlerdeki her biri bana farklı yönlerden katkı sağladı; enerjileri, disiplinleri ve sahnedeki hakimiyetleri sayesinde sürekli bir öğrenme ortamı oluştu ve bu deneyimler, oyunculuk yolculuğumda unutulmaz bir zenginlik bıraktı.
“Artık izleyiciler sizi hem aksiyon hem derinlik isteyen rollerde görmeye alıştı. Peki bundan sonrası için hayalinizde nasıl projeler var? Yine kılıçlı zırhlı bir savaşçıyı mı izleriz, yoksa bambaşka bir Fatih Yılmaz mı geliyor?”
Hayat bizi hangi serüvenlere götürür bilinmez, ama bir tiyatro aşığı olarak şu an bir tiyatro oyunu üzerinde çalışıyorum. Hayallerimden biri, o ışıltılı sahnede yer almak ve büyük usta sanatçıların izinden giderek, onların açtığı yolda kendim de yürüyebilmek. Tiyatro, bana her zaman farklı bir derinlik ve sahnede olmanın heyecanını hissettirdi.
Bunun yanı sıra, hayallerimden biri de polisiye tarzı bir dizide yer almak. Cinayet temalı bir yapımda, izleri süren ve gizemi çözen bir komiseri canlandırmayı çok isterim. Umarım ileride bu hayalimi gerçekleştirme şansım olur ve istediğim karakteri canlandırabilirim.
Normal şartlarda, çektiğimiz üç güncel proje var; henüz yayına girmediler. Bunlardan biri İngilizce bir dönem filmi. Diğer ikisi günümüz işleri arasında yer alıyor ve bunlardan biri Steam platformunda yayınlanacak, hem oyun hem film olarak interaktif bir deneyim sunuyor. Seyirciler, hikâyeyi kendi seçimleriyle şekillendirebiliyor ve böylece oyunun ya da filmin sonu değişebiliyor.
Bu projenin adı Love: Fall in Death. Daha önce Steam’de yayımlanan First Date projesi binlerce kişiye ulaşmış ve fenomen hâle gelmişti. Ufak bir spoiler vermek gerekirse, ben burada bir vampir avcısını canlandırıyorum; hem eğlenceli hem aksiyon dolu bir deneyim sunuyor. Bu projede yönetmenlerimiz ve oyuncu arkadaşlarımızla harika bir iş çıkardığımıza inanıyorum.
Kısacası, gelecekte tiyatro sahnelerinde derin bir yolculuk yapmayı, aynı zamanda izleyiciyi içine çeken interaktif ve polisiye projelerde yer almayı hayal ediyorum. Hem oyunculuk anlamında farklı yönlerimi keşfetmek hem de izleyiciye unutulmaz deneyimler yaşatmak istiyorum.