Arif Ergin “Gizlenen”de olası İstanbul depreminin sonrasına gidiyor. Esin kaynakları İstanbul işgali ve Millennium Challenge ile Nemesis tatbikatları.
Ümran Avcı – Arif Ergin, ilk romanı “Tekvin” ile dikkatleri üzerine çekmiş, gizemlerle ördüğü kitabı yılın en iyi kitapları seçkisinde yer almıştı. Yerli Dan Brown olarak anılan Ergin, yeni romanı “Gizlenen” ile yeniden okurlarının karşısına çıktı. İlk kitabında Osman Hamdi Bey’in kayıp tablosu Tekvin’in peşine düşen yazar, son romanında Mimar Sinan’ın eserlerindeki gizemi aydınlatmaya çalışıyor. Tarih ve sanatı harmanlayan Arif Ergin, mühendis kimliğinden de faydalanarak şifrelerle ördüğü kitabında nefes nefese bir okuma vadediyor.
■İstanbul’un tünelleri ve dehlizlerinde geçen bu roman öncesi nasıl keşifler yaptınız?
Aslında romanlarımda bahsettiğim tüm konular benim çocukluktan beri özel ilgi alanım olan konular. Bütün ömrümü bu konuları araştırarak, İstanbul’un tünel ve dehlizlerinde, eski eserlerinde dolaşarak geçirmiş biriyim. Hobilerimi ve ilgi alanlarımı romana dönüştürdüm diyebilirim. Bunları yazıya dökme süreci ise yaklaşık beş yılımı aldı.
■“Gizlenen”de beklenen büyük İstanbul depreminin bir milli güvenlik meselesi olduğuna işaret ediliyor.
Roman 2035 yılında geçiyor. Beklenen büyük İstanbul depremi olmuş ve şehir yerle bir hâlde. Pek çok ülke bize yardım için askeri hastane gemileri ve personel gönderiyor. Ama zamanla bazılarının başka amaçları olduğu ortaya çıkıyor. İstanbul’u ele geçirmek için sinsi planlar yapan ülkeler var. Bu planları fark eden bazı Türk gruplar direnişe geçiyor. İstanbul’un tünel ve dehlizlerinde, depremde sapasağlam ayakta kalan Mimar Sinan eserleri ve Ayasofya labirentlerinde geçen bir hikâye. Esin kaynağı hem 1918-1922 arası yaşanan gerçek İstanbul işgali, hem de geçtiğimiz yıllarda bazı devletlerin yapmış olduğu Millennium Challenge ve Nemesis tatbikatları. Bu tatbikatların bazılarında ana senaryo, depremle yerle bir olan bir şehrin işgali konusuydu. Askeri uzmanların ve emekli komutanların medyada yaptığı açıklamalar, bu kentin İstanbul olabileceği yolundaydı. Tüm bu gerçeklerin şekillendirdiği bir roman oldu “Gizlenen”.
■Romanda öne çıkan konulardan biri de tarihi eserlerin el değiştirmesi, çalınması. Neler söylersiniz?
“Gizlenen” romanının irdelediği bir diğer konu da Hıristiyanlığın ‘Katoliklik ve Ortodoksluk’ olarak iki büyük mezhebe bölünmesi. Bu da doğrudan İstanbul ile ilgili bir konu. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, başkenti Roma’dan İstanbul’a taşıyıp şehre Konstantinopolis adını verince, bu şehri siyasetin de dinin de başkenti yaptı. İşte o andan itibaren Hıristiyanlık için için kaynamaya başladı, çünkü Roma’daki Latinler bu durumu asla benimsemediler. Hatta “Konstantin’in Vasiyeti” isimli bir belge kurgulayarak İstanbul’daki kiliseyi makam olarak kendilerinden daha aşağı ilan ettiler. Yaşanan çekişme öyle bir boyuta vardı ki iki kilise birbirlerini aforoz ettiler, bir başka deyişle kafir ilan ettiler. Tüm bunlar tarihsel belgelere dayanan konulardır. “Gizlenen”de bunları belgeleriyle işliyoruz. Üstelik mezhepler arası bu çekişme bugün bile devam ediyor. Romanımız boyunca İstanbul’u işgale yeltenen güçler kendi aralarında bu ihtilafı da yaşıyorlar. Roman kahramanlarımız Kenan ve Derya, “Konstantin’in Vasiyeti” isimli belgenin de peşine düşüyor ve okurlarla birlikte sırları bir bir açığa çıkarıyor.
‘Mimar Sinan’ın elinden çıkmış tek bir çizgi bile yok arşivlerimizde’
■Mimar Sinan’a ayrı bir başlık açmak lazım. Eserlerinin günümüze ulaşan projeleri yok. Buna karşın inşa sürecinin şeceresini tutmuş.
Her ne kadar romanlar kurgusal metinler olsa da ben özellikle de böyle tarihsel ve bilimsel konuların işlendiği kitaplarımda gerçekleri baz alabilmek için ciddi bir araştırma yapıyorum. Seneler süren bu araştırmalar sonucunda arşivlerden, sahaflardan, seyahat ettiğim yerlerden çok sayıda bilgi, belge ve kitap topluyorum. Aynı çalışmayı Mimar Sinan’la ilgili de yaptım ve aynen söylediğiniz eserlerinin inşa süreçlerine dair pek çok detay belgeye ulaştım. Malzeme listeleri, personel listeleri, devasa bir lojistik ve nakliye ağına ilişkin pek çok belgeye ulaştım. Bunların yayımlandığı akademik çalışmalar da var. İlginçtir ki Mimar Sinan’dan bize pek çok belge kalmış ancak hiçbir eserinin projesi yok. Mimar Sinan’ın elinden çıkmış tek bir çizgi bile yok arşivlerimizde. Oysa ondan çok daha eski mimarların ve sanatçıların orijinal evrakları, çizimleri, eskizleri bugün dünyanın pek çok arşivinde ve müzelerinde mevcut. “Neden Mimar Sinan’dan geriye hiçbir çizim kalmamış?” aslında merak eden ve sorgulayan her bireyin aklına gelen bir soru. Ben de bu sorunun peşine düştüm ve romanda bunu da irdeledim. İrdeledikçe ilginç bilgilere ulaştım. Örneğin Mimar Sinan’ın şaheser bir camisine neden çıraklık veya kalfalık eserim dediği, çıraklık-kalfalık-ustalık kavramından nasıl bir öğreti anlaşılması gerektiği gibi ilk kez “Gizlenen” okurlarının öğreneceği önemli bilgiler de var.